7 Ağustos 2013 Çarşamba

ÇOK ŞÜKÜR İNSANLIK DAHA ÖLMEMİŞ

 
 
Günlerden 6 ağustos 2013 Salı. Saat sabah 09 sıraları. Evin balkonundan dışarı bakıyorum. Bir çocuk ağlaması duydum. O tarafa bakınca iki Kuran kursuna giden kız çocuğundan birinin yerde oturduğunu ağlayarak yanındakine ayağını göstererek bir şeyler söylemeye çalıştığını gördüm. Anladığım kadarıyla belediye çocuk parkı etrafında çevre düzenlemesi yapıyordu, orda bulunan tel  kafes örgülerden birine ayağı takılmış ve düşmüş olmalıydı.
Ben İnşallah önemli bir şeyi yoktur diye içimden geçirirken tam yanı başlarından aceleyle hızlı hızlı 25-30 yaşlarında genç bir delikanlını geçtiğini gördüm. Genç tam bir iki adım atmıştı ki çocuğun içini çekmesine geri döndü sevecen bir tavırla, ne oldu? Dedi. Çocuk mızırdanarak bir şeyler anlatırken o genç çocuğun elinden Kuran kitabını aldı onun ayağını temizledi üstünü başının tozunu silkeleyerek yürüyüp yürümeyeceğini kontrol ederek yürüyebileceğine kanaat getirdiğinde elinden tutarak hadi gel şuradan bir yara bantı alıp yapıştıralım diyerek çocuğu kaldırıp elinden tutarak götürdü.
Gerek gazetelerden okuduğumuz  gerek televizyonlardan duyduğumuz  gerekse çevremizde bizzat şahit olduğumuz bu olayın aksi bir sürü insanlık ölmüş denen olaylarla karşılaşmıyor muyuz. İşte yolda yayaya çarpan otomobil sürücüsü yaralıyı bırakıp kaçtı, sokak ortasında bıçaklanan  adam  kanlar içinde yardım  isterken kimselerin umurunda olmadan yanından geçip gitmeleri, hayvanlara bin bir işkence yapılan görüntüler vs örnekleri daha da çoğaltabiliriz, ama bu tür vurdumduymazlıklar  beni insanlıktan tiksindirdiği için yazmak istemiyorum. Belki de biraz da bu durumlara kayıtsız kalmamıza yasalarımız mı sebep oluyor ne. Acaba o durumda olanlara yardımcı olduğumuzda olayla ilgili karakolda bir sürü ifade ,gel git belki de suçlamalarla karşı karşıya gelmek istemiyor muyuz  bundan olabilir mi.?. Ben arabamla bir yerden bir yere giderken ister oto stop yapanlar olsun ister kendime göre yolda bir yerlere gitmeye çalışanlara bizzat söylemek suretiyle arabama  kimseleri  alırdım. Ama  yaşanmış bir olayı duyunca bende korkmaya başladım. Bir daha da arabama kimseyi almamaya başladım. Adamın biri arabasıyla giderken bir vatandaşı arabasına almış. Olacak ya kaza yapmış ve o kazada yolda arabasına aldığı adam ölmüş. Neticede mahkeme, mahkeme gidip gelmeye başlamış. Mahkeme sen bu adamı arabana niye aldın bu adama karşı bir düşmanlığın mı vardı tanımadığın bir insanın senin arabanda ne işi var. aklınıza ne gelirse söyleyin işte. Neticede adam bu işten ceza almış. Hadi buyurun bakalım yolda kalmışları şimdi alın bakalım arabanıza. Almasan insanlık ölmüş derler. Alsan bir dert.Ama  olsun siz yine de  pireye kızıp yorgan yakmayın, insanlığı öldürmeyin.
Şimdi o genç hızlı hızlı belli ki bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Ama onun aniden durup çocuğa yardım etmesi ne ile açıklanabilirdi. Hani çok kullandığımız bir söz vardır ya evet bende içimden aynısını geçirdim. ÇOK ŞÜKÜR İNSANLIK DAHA ÖLMEMİŞ.
Saygılarımla.
 
 
 
 
 

6 Haziran 2013 Perşembe

WHAT İS THİS?

                        

                         Okulda İngilizce dersini ilk öğrenmeye başladığımızda ilk öğrendiğimiz cümlelerden biri what is this? Yani bu nedir? Olurdu. Cevabı da genel de  this is a book. Bu bir kitap olurdu. Yine ilk derslere öğretmenler girdiği zaman hiç Türkçe konuşmadan İngilizce konuşur dururlardı. Bizde bir şey anlamadığımızdan kıkır kıkır gülmeye başlardık. Ve bu ders bize çok çok yabancı gelirdi. Zaten adı üzerinde yabancı dil dersi idi.

                        Öyle böyle okulları bitirdik. İngilizce derslerinden de geçtik koca koca diplomalarımızı aldık. Sonuç aynı ilk dersteki gibiyiz. What is this?

                        Neyse benim asıl anlatmak istediğim mesele başka. Belediye otobüsüyle şehir merkezine gidiyorum. Şehir merkezine yaklaşırken otobüsümüz kırmızı ışıkta durdu. Gözüme ilan panosunda büyük bir reklam ilişti. Tamamen İngilizce yazılmış bir reklamdı. Bende az çok İngilizce bilirdim ama inanın bu ilanın ne ilanı neyle ilgili olduğunu bir türlü anlayamadım. Kendimi yabancı bir ülkede sandım. Merak edip internette araştırınca yemekle ilgili bir reklamı olduğunu anladım. Bari bir tabak kaşık resmi koysaydınız ya. İkincisi petrol istasyonunun yanından geçiyoruz  aynen  büyük harflerle yazılmış şu yazı var ‘’ocean blue wash  car’ ’Ben anladım tabi ama bu memlekette herkes İngilizce biliyor muki? bilmeyenler buranın ne olduğunu nasıl anlayacak. Bari Türkçede bir şeyler yaz oto yıkama vs.Vel hasılı baktığımız her yede çoklukla ne yazık ki yabancı yer isimleri görüyoruz.

                        Bizdeki bu yabancı isim merakı nedir. Neden işyerlerimize Türkçe isimler koymuyoruz. Yabancı isim olunca daha mı çok müşteri geliyor. Olabilir mi acaba? Ben yabancı dile karşıymışım gibi anlaşılmasın hatta benim her zaman savunduğum Türkçenin yanına İngilizcesi de Almancası da Rusçası da Arapçası da yazılsın. Ülkemize gelen turistler için büyük kolaylık olur. Bende yurt dışın gittiğimde onlarda kendi dillerinin yanına Türkçesini de yazsınlar çok iyi olmaz mı? Benim itirazım yabancı dildeki  işyeri isimlerinedir.

                         Yine de bugün bu tabelalardaki İngilizce isimleri okuyamadığım veya okuyup ta anlayamadığım için tüm İngilizce hocalarımdan özür diliyorum. Saygılarımla.

23 Mayıs 2013 Perşembe

HAYATTAN EMEKLİ OLMAYALIM


Her işin bir başlangıcı olduğu gibi birde bir sonu vardır. İşte iş hayatının sonu da emekliliktir. İster kendi işimiz olsun ister ücret karşılığı bir iş yerinde çalışalım ne yaparsak yapalım bir gün gelecek ister istemez iş hayatımız sona erecektir. Yani artık emekliler kervanına bizde katılmış olacağız.

              Bizim ülkemizde emekli deyince her şeyden elini ayağını çekmiş artık öbür tarafı düşünen hiçbir işle güçle uğraşmayan kısacası yan gelip yatan insan anlaşılıyor. Ve nitekim de yakın çevremizden gözlemlediğimizde de emekli insanlar tam da bu profile uygun yaşamaktadırlar. Sabah amaçsızca uyanıp avare avare gezinenler mi dersin park bahçe bulup ağaç gölgesinde boş boş oturanlar mı dersin kahvelerde akşama kadar oyun oynayanlar mı dersin aklınıza ne gelirse gelsin hepsi aynı yere çıkıyor sadece zaman öldürmek, faydalı hiçbir şey yok. Oysa emeklilik böylemi olmalı. Bence emeklilik ikinci hayattır. Çalışırken yapmak isteyip te yapamadıklarımızı görmek isteyip te göremediklerimizi gitmek isteyip te gidemediklerimizi yani yarım kalan yarımızı tamamlamak olmalıdır.

               Bazı kitaplarda okuruz ünlü insanlar hep yaşlılık dönemlerinde en iyi eserlerini vermişlerdir. Demek ki insan yaşlandıkça daha da verimli olabilir. Belki biz ünlüler gibi eserler üretemeyeceğiz (Neden olmasın)ama bizim de yapabileceklerimiz yok mu? Emekli olduk diye hep boş lak lak lamı geçecek ömrümüz. Peki neler yapabiliriz.  En azından her gün düzenli bir yürüyüş yapabiliriz. Hoşumuza giden gazete, dergi ve kitapları okuyabiliriz. Yaşadığımız yerde görmediğimiz tarihi ve güzel yerleri gezip görebiliriz.( Maddi imkânı iyi olanlar değişik yerlere gidip gezebilirler). Eş dost hısım akraba ziyaretlerimizi yapabiliriz. Hayır kurumlarını ziyaret edip gücümüzün yettiği kadar maddi manevi yardımlar yapabiliriz. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz yani sen yeter ki iste insana yapacak iş çok.

               Hadi şimdi hiç bir şey yapamıyorsak kendimiz için iyi, faydalı şeyler yapalım. Yani hayattan da emekli olmayalım. Saygılarımla.

 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

BİR TAKVİM YAPRAĞI


                 Takvimler sadece günleri haftaları ayları yılları mevsimleri göstermez. Aynı zamanda sevinçleri hüzünleri aşkları ayrılıkları kısaca insana ait ne varsa hepsini gösterirler.

                 Hemen hemen Hepimizin evinde en az bir adet takvim vardır. Zaman zaman günleri hatırlamakta önemli günlerin pazarların bayramların ne zamana geldiğine bakarız ve ona göre eğer bir yere gidilecekse bir şey yapılacaksa ona göre program yaparız.

                 Siz hiç yapraklı takvimin bir yaprağında neler olduğuna dikkat ettiniz mi? Ben her zaman yapraklı takvimlerin 365 gün okunacak bir kitap olduğunu savunurum. Çünkü o kadar çeşit çeşit bilgiler var ki aklınıza ne gelirse takvim yapraklarında bulmak mümkün. Namaz saatlerinden tutunda, ayetler, önemli sözler, tarihte olanlar, yemek listeleri ve tarifleri, çocuğumuza isimler, dini bilgiler, hayat dair faydalı bilgiler yani 365 gün okunacak her çeşit bilgi bulunduran 365 sayfalık bir kitap gibi.

                  İşte size bir takvim yaprağındaki bilgilerden bir alıntı. Tarih 9 EKİM

                  Günün tarihi. Dünya posta günü

                  Günün sözü. Kim küçüklerimize merhamet etmez, büyüklerimizin hakkını tanımaz ise bizden değildir.(Hz Muhammet. s.a.v)

                  Bugün ne yiyelim. Mantar çorbası, Kuru fasulye, Şehriye pilavı, turşu

                  Çocuğumuza ne isim koyalım. Kız Gülnihal erkekse Dağhan

                  Okuma parçası. İRADE GÜCÜ, HER GÜÇLÜĞÜ YENER

                  İki elma çekirdeğini düşünelim. Biri verimli bir toprağa, diğeri kuru bir yere düşmüş olsun. Verimli toprağa düşen çekirdek zamanla filizlenir boy atar ağaç olur ve meyve verir. Kuru toprağa düşen çekirdek baharda filizlense bile boy atıp gelişmez. Hele hele verimli toprağa düşen çekirdekle hiç mi hiç yarışamaz. Onun için yeteneklerimizi geliştirecek ortam oluşturmalıyız. İnsanı başarıya götüren en önemli yetenek irade gücüdür.

                  Ünlü bir İngiliz yazarı sormuş. Hayatta başarılı olmak için ne yapmak lazım?

                  Sıhhat mi? Hayır. Para mı ? hayır. Zeka mı ? Hayır. bilgi mi? Hayır. İlave etmiş-hayatta başarılı olmak için her bakımdan beslenmiş, geliştirilmiş irade kuvveti lazımdır. Bu irade kuvvetine fizikte enerji denir. Sıhhati de refahı da kültürü de ruh enerjisi oluşturur.

                  Size bir baba öğüdü söyleyelim:’’ Uğraş! Didin! Düşün! Ara! Bul! Atıl! Bağır! Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.’’ Ünlü İngiliz düşünür Bernard Shaw, başarılı olmak için insanın kendi yeteneklerini iyi kullanması gerektiğini düşünür. Dış dünya sanıldığı kadar önemli değildir. Asıl olan, insanın kendisi, karar verme ve verdiği kararları gerçekleştirme azmidir.

                  İşte 365 gün okuyabileceğiniz bir kitabın(takvimin) bir yaprağında yazanlar. Lütfen okuyalım okumadan atmayalım. Saygılarımla.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

ANNEMİN LASTİK AYAKKABILARI

                  
   Çoğumuz yokluklar içinde okul hayatımızı devam ettirmişizdir. Bizde kirada oturduğumuz iki odalı gecekonduda on üç kişi ailece bir arada yaşardık. Tek sabit maaşı olan memur bir babanın maaşıyla geçinmeye çalışırdık.

                       Ellili yaş ve üzerinde olanlar çok rahat hatırlayacakları eskiden kara lastik ayakkabılar vardı. Sonradan yüzü parıl parıl parlayan cizlavet lastikler çıkmıştı. Bizim çocukluğumuz bunlarla geçti Şimdiki marka ayakkabılar nerede var mıydı yok muydu biliyorum ama zaten onları alacak para nerde. Dedim ya Tek maaşla on üç kişi geçiniyordu.

                       Ortaokula gittiğim yıllardı ev ile okulumuz arası yürüme yaklaşık kırk elli dakika sürerdi her gün bu yolu yürüme gider gelirdik. Nasıl olduysa lastik ayakkabılarım yırtılmıştı, giyilecek gibi değildi alamamıştık. Belki de babam maaş almasını bekliyorduk. Ama okula da gitmem gerekiyordu fakat lastik ayakkabılarım yoktu. Ne olacaktı tek çare evdeki annemin lastik ayakkabılarını giymek, zaten başka giyecek lastikte yoktu.

                        Mecburiyetten Annemin lastik ayakkabılarını giyerek okula gittim. Biraz bol da olsa erkek ayakkabısı olmadığı için bayağıda dikkat çekiyordu. Utana sıkıla sınıfa girip sırama oturdum. Çok rahatlamıştım. Ama teneffüslerde dışarı çıkamıyordum. Bu durum bir kız arkadaşımın dikkatini çekmiş ki yanıma gelip sen niye teneffüslere çıkmıyorsun dedi. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Cevap vermeye fırsat kalmadan Aaaa! Annesinin ayakkabısını giymiş deyince başımdan aşağı sanki kayna sular boşaltılmıştı. Utandım kızardım başımı masanın üzerine koyup yüzümü kapattım. Yer yarılsa da içine girsem dedim. Ama gerçek bu, yoksulluk insanı ne hale düşürüyor.

                        Bugün günümüzde de bu gibi yokluklar içinde belki okumaya çalışan çocuklarımız olabilir. Çevremizde bu gibi durumda olanlara gururlarını incitmeden yardımcı olalım. Çok şükür ki günümüzde bugün imkânlar daha çok çok iyi. Şimdi okuyan gençler de çok şanslı. Her türlü imkâna sahipler.

                        Sözün özü, gelin çocuklarımız annelerinin ayakkabılarını giymek zorunda kalmasın. Çevremizdeki bu durumdakilere elimizden geldiğince gücümüzün yettiğince yardımcı olalım. Peygamber efendimizin  ’’ Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir. ’’hadisi şerifini unutmayalım. Saygılarımla.

                         

 

 

                     

                   

6 Mayıs 2013 Pazartesi

E HARFLİ SIRA ALMAK

                       Hepimiz zaman zaman sıra kuyruğuna girip sıranın gelmesini sabırla beklemişizdir. Bu sıra otobüse binme sırası olur, bankada numara sırası olur, elektrik, doğalgaz yatırma sırası olur bankamatikten para çekme sırası olur, trafikte yolun açılması sırası olur olur da olur. Hatta ramazanda iftar saatine yakın sıcak pide alması sırası da olur.

                      Sırada beklemek gerçekten çok sabır isteyen bir ruh halidir. Hele de bizim ülkemizde sıraya girmek istemeyen uyanıkların çok olduğu bir yerde iseniz Allah daha da sabır versin derim.

                      Sıraya girmek gerçekten hakka uygun başkalarının hakkına hukukuna saygı gösterilen bir davranış şeklidir. Zaten fertler olarak başkalarının hakkına hukukuna saygı gösterebilirsek çözülmeyecek hiçbir meselemiz kalmaz. Âmâ bazen de biz fertler ne kadar başkasının hakkına hukukuna saygılı olup sıramızı bekle sekte çoğu yerde adamı olan el altından çaktırmadan sıraya girmeden işini yaptıranlar olduğu gibi kurum bazında sıra adaletsizliği yapılan yerler maalesef olmaktadır.

                       Bankanın birine kredi kartı borcu yatırmak için gidip sıra almak istedim.Sıramatikte sıra almak için dört  beş seçenek sunulmuştu. TC numarasına göre, müşteri numarasına göre, kredi kartı ile ve normal olarak vs. Şimdi ben normal sıra aldım önümde otuz kırk kişi var. TC numarasından aldım önümde 20 kişi var. Kredi kart ile aldım atıyorum önümde on beş kişi var. Yani her işleme ayrı sıra veriyor. Hele birde bazı kart sahipleri var ki bunlar hemen hemen hiç beklemiyorlar. Sıra alır almaz hemen işlemlerini yaptırıyorlar. Örneğin sıramatikte bize verilen sıra numaralarında 020, F30 yazarken onlara verilen sıra numarasında E20 vs yazıyor. Acaba dedim bu E elit insanlar mı demek. Neyse lafı uzatmayalım baktım normal sıra çok hemen E harfli sıra alan birine rica ettim bir E harfli sırada ben aldım. Sıramızı alır almaz hemen peş peşe çağrıldık ve kredi kartını yatırıp gittim. İyimi yaptım kötümü yaptım. Diğer insanların hakkına saygısızlık mı yaptım bilmiyorum (Haklarını helal etsinler)ama neden E li sıra alınca hemen sıra geliyor diğerlerinde ise saatlerce bekliyoruz. Anlamış değilim. Eğer bu sıraların yaşlılık veya özür durumuna göre(Yaşlılığa göre olmadığı kesinde. Çünkü kredi kartını yatırdığım babam 72 yaşındaydı)oluyorsa kabulüm. Âmâ bunun dışında kalanları ben kabul etmiyorum. Benim görüşüm bu. Bütün insanlar nasıl ki Allah huzurunda eşitse Camide de zengin fakir ayırımı olmadan herkes aynı yerde saf tutuyorsak bu kuralı her yerde uygulayalım.

                     Yani camideki saf düzeni gibi ayırımcılık olmadan herkes sırasını beklesin. E harfli sıralamalar olmasın. Saygılarımla.

 

3 Mayıs 2013 Cuma

BİR MUSİBET GELMEDEN

                      Dilimizde günlük hayatta sık sık kullandığımız çok güzel bir atasözümüz vardır. ’Bir musibet bin nasihatten iyidir’’. Anlamı da aşağı yukarı; Yanlış bir yol tutmuş kimi insanların tuttukları yanlış yoldan vazgeçirmek için ne kadar öğüt verilse fayda etmeyip, ama bu yanlış yolda başına gelen bir musibetin onu doğru yola getirmekte daha etkili olmasıdır. Çünkü ‘’kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça büyüktür" anlamında bir atasözümüzdür.

                     Çevremizde bu atasözümüze uyan çok hadiselerle karşılaşırız. Mesela o kadar hızlı araba kullanırdı ki o kadar nasihat etmemize rağmen bizi dinlemezdi en sonunda kaza yaptı sakat kaldı. Ya da günde iki, üç pakete yakın sigara içerdi kendine yazıktır günahtır içme bu kadar derdik ama bizi dinlemezdi en sonunda hastalığa yakalanınca bıraktı.

                      Bu sözün ne kadar doğru bir söz olduğunu geç anlayanlardan biride benim. Bende uzun yıllar sigara kullandım. Bana nasihat verenlere hep kulaklarımı tıkadım. Hep duymamazlıktan geldim. Bir gün Kalp krizi geçirince işin ciddiyeti ortaya çıktı ama iş işten geçmiş oldu. Hastane, yoğun bakım, anjiyo, damar açılması derken birde geç kalmamızdan dolayı bir kısım kalp kaslarının fonksiyonlarını yitirmesi sonucu kronik iskemik kalp yetmezliği hastalığım ile nihayet buldu. Şimdi ömür boyu ilaç kullanmaya mahkûm olduk.

                      Peki, şimdi geriye dönüp baktığımda şu illeti kullanmaya değer miydi? Diye kendime soruyorum. Kesinlikle hayır hayır hayır değmezmiş diyorum. Hem sağlıktan oluyorsun hem paradan. Hani derler ya’’ parasını el alır dumanını yel alır’’. Çok doğru.  

                      Bakın http://www.anh.gov.tr/    internet sitesinde sigaranın zararları neymiş veya sigara nelere yol açıyormuş bir görelim;

•Ağız kokusu yapar, diş ve diş eti hastalıklarına yol açar.

•Dudak, yanak ve gırtlak kanserine neden olur. Hatta sigarayı yakmadan dudağında taşıyan ya da tütün çiğneyenlerde de ağız için kanserleri görülür.

•Beyin hücrelerinin ölümüne yol açar. Öğrenme bozuklukları, hafıza zayıflığı ve erken bunama görülür.

•Göz merceğinin saydamlığının azalmasına yani katarakta sebep olur.

•Cildin yapısının bozulmasına neden olur. Leke ve kırışıklık oluşur. Selülitlere sebep olur.

•Sinüzit, farenjit, bademcik ve orta kulak iltihabı gibi üst solunum yolu hastalıklarına yol açar.

•Damar sertliğini hızlandırır. Beyin ve kalpte damar tıkanıklığına neden olur. Kalp krizi ve tansiyon yükselmesi görülür.

•Erkeklerde iktidarsızlığın başlıca sebeplerindendir. Ayrıca mesane kanserinin önemli nedenlerindendir.

•Akciğerlerde çeşitli hasarlara, astım ve kronik bronşit gibi hastalıklara neden olur. Bronşlarda ve akciğerlerde birçok çeşit kanserin oluşmasına neden olur.

•Gastrit, ülser ve reflü hastalığına sebep olur. Mide ve yemek borusu kanserine yol açar.

•Gebelikte tüketilen sigara düşük doğumlara ve bebekte gelişme geriliğine neden olur.

•Erken menopoz ve rahim kanserinin sebebidir.

•Parmaklarda sararmaya ve tırnaklarda zayıflamaya yol açar.

•Kemik erimesine neden olur.

•Burger hastalığına sebep olur. Bu hastalık, el ve ayaklardan başlayarak tıkanıklığa yol açar ve uzuvların kesilmesi gerekir.

•Vücutta yorgunluk, uykusuzluk hali, stres, gerilim, performansta düşme ve reflekslerde azalma görülür.

•Pankreas kanseri riski artar.

•Hastalık, yara ve ameliyat tedavileri uzun sürer.

•Kullanılan ilaçları etkisizleştirebilir.

•Bütçenize yük olur, çevre kirliliğine yol açar, yangınların en önemli sebeplerindendir.

•Çocuklarınız kanseri önleyen genlerden yoksun hayata gelir.

•Hamilelerde %10-15 eksik kiloda doğuma ve bebek zekâ eksikliğiyle doğar.

•Çevrenizdekileri de bu zararları verirsiniz. Çocuğunuzun sigaraya başlama oranı daha fazladır.

                Lütfen artık bir musibete uğramadan nasihatlere kulak verelim. Bugünden başlayarak ta olsa hiç bir şey için geç kalmış sayılmayız. Saygılarımla.