7 Ağustos 2013 Çarşamba

ÇOK ŞÜKÜR İNSANLIK DAHA ÖLMEMİŞ

 
 
Günlerden 6 ağustos 2013 Salı. Saat sabah 09 sıraları. Evin balkonundan dışarı bakıyorum. Bir çocuk ağlaması duydum. O tarafa bakınca iki Kuran kursuna giden kız çocuğundan birinin yerde oturduğunu ağlayarak yanındakine ayağını göstererek bir şeyler söylemeye çalıştığını gördüm. Anladığım kadarıyla belediye çocuk parkı etrafında çevre düzenlemesi yapıyordu, orda bulunan tel  kafes örgülerden birine ayağı takılmış ve düşmüş olmalıydı.
Ben İnşallah önemli bir şeyi yoktur diye içimden geçirirken tam yanı başlarından aceleyle hızlı hızlı 25-30 yaşlarında genç bir delikanlını geçtiğini gördüm. Genç tam bir iki adım atmıştı ki çocuğun içini çekmesine geri döndü sevecen bir tavırla, ne oldu? Dedi. Çocuk mızırdanarak bir şeyler anlatırken o genç çocuğun elinden Kuran kitabını aldı onun ayağını temizledi üstünü başının tozunu silkeleyerek yürüyüp yürümeyeceğini kontrol ederek yürüyebileceğine kanaat getirdiğinde elinden tutarak hadi gel şuradan bir yara bantı alıp yapıştıralım diyerek çocuğu kaldırıp elinden tutarak götürdü.
Gerek gazetelerden okuduğumuz  gerek televizyonlardan duyduğumuz  gerekse çevremizde bizzat şahit olduğumuz bu olayın aksi bir sürü insanlık ölmüş denen olaylarla karşılaşmıyor muyuz. İşte yolda yayaya çarpan otomobil sürücüsü yaralıyı bırakıp kaçtı, sokak ortasında bıçaklanan  adam  kanlar içinde yardım  isterken kimselerin umurunda olmadan yanından geçip gitmeleri, hayvanlara bin bir işkence yapılan görüntüler vs örnekleri daha da çoğaltabiliriz, ama bu tür vurdumduymazlıklar  beni insanlıktan tiksindirdiği için yazmak istemiyorum. Belki de biraz da bu durumlara kayıtsız kalmamıza yasalarımız mı sebep oluyor ne. Acaba o durumda olanlara yardımcı olduğumuzda olayla ilgili karakolda bir sürü ifade ,gel git belki de suçlamalarla karşı karşıya gelmek istemiyor muyuz  bundan olabilir mi.?. Ben arabamla bir yerden bir yere giderken ister oto stop yapanlar olsun ister kendime göre yolda bir yerlere gitmeye çalışanlara bizzat söylemek suretiyle arabama  kimseleri  alırdım. Ama  yaşanmış bir olayı duyunca bende korkmaya başladım. Bir daha da arabama kimseyi almamaya başladım. Adamın biri arabasıyla giderken bir vatandaşı arabasına almış. Olacak ya kaza yapmış ve o kazada yolda arabasına aldığı adam ölmüş. Neticede mahkeme, mahkeme gidip gelmeye başlamış. Mahkeme sen bu adamı arabana niye aldın bu adama karşı bir düşmanlığın mı vardı tanımadığın bir insanın senin arabanda ne işi var. aklınıza ne gelirse söyleyin işte. Neticede adam bu işten ceza almış. Hadi buyurun bakalım yolda kalmışları şimdi alın bakalım arabanıza. Almasan insanlık ölmüş derler. Alsan bir dert.Ama  olsun siz yine de  pireye kızıp yorgan yakmayın, insanlığı öldürmeyin.
Şimdi o genç hızlı hızlı belli ki bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Ama onun aniden durup çocuğa yardım etmesi ne ile açıklanabilirdi. Hani çok kullandığımız bir söz vardır ya evet bende içimden aynısını geçirdim. ÇOK ŞÜKÜR İNSANLIK DAHA ÖLMEMİŞ.
Saygılarımla.
 
 
 
 
 

6 Haziran 2013 Perşembe

WHAT İS THİS?

                        

                         Okulda İngilizce dersini ilk öğrenmeye başladığımızda ilk öğrendiğimiz cümlelerden biri what is this? Yani bu nedir? Olurdu. Cevabı da genel de  this is a book. Bu bir kitap olurdu. Yine ilk derslere öğretmenler girdiği zaman hiç Türkçe konuşmadan İngilizce konuşur dururlardı. Bizde bir şey anlamadığımızdan kıkır kıkır gülmeye başlardık. Ve bu ders bize çok çok yabancı gelirdi. Zaten adı üzerinde yabancı dil dersi idi.

                        Öyle böyle okulları bitirdik. İngilizce derslerinden de geçtik koca koca diplomalarımızı aldık. Sonuç aynı ilk dersteki gibiyiz. What is this?

                        Neyse benim asıl anlatmak istediğim mesele başka. Belediye otobüsüyle şehir merkezine gidiyorum. Şehir merkezine yaklaşırken otobüsümüz kırmızı ışıkta durdu. Gözüme ilan panosunda büyük bir reklam ilişti. Tamamen İngilizce yazılmış bir reklamdı. Bende az çok İngilizce bilirdim ama inanın bu ilanın ne ilanı neyle ilgili olduğunu bir türlü anlayamadım. Kendimi yabancı bir ülkede sandım. Merak edip internette araştırınca yemekle ilgili bir reklamı olduğunu anladım. Bari bir tabak kaşık resmi koysaydınız ya. İkincisi petrol istasyonunun yanından geçiyoruz  aynen  büyük harflerle yazılmış şu yazı var ‘’ocean blue wash  car’ ’Ben anladım tabi ama bu memlekette herkes İngilizce biliyor muki? bilmeyenler buranın ne olduğunu nasıl anlayacak. Bari Türkçede bir şeyler yaz oto yıkama vs.Vel hasılı baktığımız her yede çoklukla ne yazık ki yabancı yer isimleri görüyoruz.

                        Bizdeki bu yabancı isim merakı nedir. Neden işyerlerimize Türkçe isimler koymuyoruz. Yabancı isim olunca daha mı çok müşteri geliyor. Olabilir mi acaba? Ben yabancı dile karşıymışım gibi anlaşılmasın hatta benim her zaman savunduğum Türkçenin yanına İngilizcesi de Almancası da Rusçası da Arapçası da yazılsın. Ülkemize gelen turistler için büyük kolaylık olur. Bende yurt dışın gittiğimde onlarda kendi dillerinin yanına Türkçesini de yazsınlar çok iyi olmaz mı? Benim itirazım yabancı dildeki  işyeri isimlerinedir.

                         Yine de bugün bu tabelalardaki İngilizce isimleri okuyamadığım veya okuyup ta anlayamadığım için tüm İngilizce hocalarımdan özür diliyorum. Saygılarımla.

23 Mayıs 2013 Perşembe

HAYATTAN EMEKLİ OLMAYALIM


Her işin bir başlangıcı olduğu gibi birde bir sonu vardır. İşte iş hayatının sonu da emekliliktir. İster kendi işimiz olsun ister ücret karşılığı bir iş yerinde çalışalım ne yaparsak yapalım bir gün gelecek ister istemez iş hayatımız sona erecektir. Yani artık emekliler kervanına bizde katılmış olacağız.

              Bizim ülkemizde emekli deyince her şeyden elini ayağını çekmiş artık öbür tarafı düşünen hiçbir işle güçle uğraşmayan kısacası yan gelip yatan insan anlaşılıyor. Ve nitekim de yakın çevremizden gözlemlediğimizde de emekli insanlar tam da bu profile uygun yaşamaktadırlar. Sabah amaçsızca uyanıp avare avare gezinenler mi dersin park bahçe bulup ağaç gölgesinde boş boş oturanlar mı dersin kahvelerde akşama kadar oyun oynayanlar mı dersin aklınıza ne gelirse gelsin hepsi aynı yere çıkıyor sadece zaman öldürmek, faydalı hiçbir şey yok. Oysa emeklilik böylemi olmalı. Bence emeklilik ikinci hayattır. Çalışırken yapmak isteyip te yapamadıklarımızı görmek isteyip te göremediklerimizi gitmek isteyip te gidemediklerimizi yani yarım kalan yarımızı tamamlamak olmalıdır.

               Bazı kitaplarda okuruz ünlü insanlar hep yaşlılık dönemlerinde en iyi eserlerini vermişlerdir. Demek ki insan yaşlandıkça daha da verimli olabilir. Belki biz ünlüler gibi eserler üretemeyeceğiz (Neden olmasın)ama bizim de yapabileceklerimiz yok mu? Emekli olduk diye hep boş lak lak lamı geçecek ömrümüz. Peki neler yapabiliriz.  En azından her gün düzenli bir yürüyüş yapabiliriz. Hoşumuza giden gazete, dergi ve kitapları okuyabiliriz. Yaşadığımız yerde görmediğimiz tarihi ve güzel yerleri gezip görebiliriz.( Maddi imkânı iyi olanlar değişik yerlere gidip gezebilirler). Eş dost hısım akraba ziyaretlerimizi yapabiliriz. Hayır kurumlarını ziyaret edip gücümüzün yettiği kadar maddi manevi yardımlar yapabiliriz. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz yani sen yeter ki iste insana yapacak iş çok.

               Hadi şimdi hiç bir şey yapamıyorsak kendimiz için iyi, faydalı şeyler yapalım. Yani hayattan da emekli olmayalım. Saygılarımla.

 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

BİR TAKVİM YAPRAĞI


                 Takvimler sadece günleri haftaları ayları yılları mevsimleri göstermez. Aynı zamanda sevinçleri hüzünleri aşkları ayrılıkları kısaca insana ait ne varsa hepsini gösterirler.

                 Hemen hemen Hepimizin evinde en az bir adet takvim vardır. Zaman zaman günleri hatırlamakta önemli günlerin pazarların bayramların ne zamana geldiğine bakarız ve ona göre eğer bir yere gidilecekse bir şey yapılacaksa ona göre program yaparız.

                 Siz hiç yapraklı takvimin bir yaprağında neler olduğuna dikkat ettiniz mi? Ben her zaman yapraklı takvimlerin 365 gün okunacak bir kitap olduğunu savunurum. Çünkü o kadar çeşit çeşit bilgiler var ki aklınıza ne gelirse takvim yapraklarında bulmak mümkün. Namaz saatlerinden tutunda, ayetler, önemli sözler, tarihte olanlar, yemek listeleri ve tarifleri, çocuğumuza isimler, dini bilgiler, hayat dair faydalı bilgiler yani 365 gün okunacak her çeşit bilgi bulunduran 365 sayfalık bir kitap gibi.

                  İşte size bir takvim yaprağındaki bilgilerden bir alıntı. Tarih 9 EKİM

                  Günün tarihi. Dünya posta günü

                  Günün sözü. Kim küçüklerimize merhamet etmez, büyüklerimizin hakkını tanımaz ise bizden değildir.(Hz Muhammet. s.a.v)

                  Bugün ne yiyelim. Mantar çorbası, Kuru fasulye, Şehriye pilavı, turşu

                  Çocuğumuza ne isim koyalım. Kız Gülnihal erkekse Dağhan

                  Okuma parçası. İRADE GÜCÜ, HER GÜÇLÜĞÜ YENER

                  İki elma çekirdeğini düşünelim. Biri verimli bir toprağa, diğeri kuru bir yere düşmüş olsun. Verimli toprağa düşen çekirdek zamanla filizlenir boy atar ağaç olur ve meyve verir. Kuru toprağa düşen çekirdek baharda filizlense bile boy atıp gelişmez. Hele hele verimli toprağa düşen çekirdekle hiç mi hiç yarışamaz. Onun için yeteneklerimizi geliştirecek ortam oluşturmalıyız. İnsanı başarıya götüren en önemli yetenek irade gücüdür.

                  Ünlü bir İngiliz yazarı sormuş. Hayatta başarılı olmak için ne yapmak lazım?

                  Sıhhat mi? Hayır. Para mı ? hayır. Zeka mı ? Hayır. bilgi mi? Hayır. İlave etmiş-hayatta başarılı olmak için her bakımdan beslenmiş, geliştirilmiş irade kuvveti lazımdır. Bu irade kuvvetine fizikte enerji denir. Sıhhati de refahı da kültürü de ruh enerjisi oluşturur.

                  Size bir baba öğüdü söyleyelim:’’ Uğraş! Didin! Düşün! Ara! Bul! Atıl! Bağır! Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.’’ Ünlü İngiliz düşünür Bernard Shaw, başarılı olmak için insanın kendi yeteneklerini iyi kullanması gerektiğini düşünür. Dış dünya sanıldığı kadar önemli değildir. Asıl olan, insanın kendisi, karar verme ve verdiği kararları gerçekleştirme azmidir.

                  İşte 365 gün okuyabileceğiniz bir kitabın(takvimin) bir yaprağında yazanlar. Lütfen okuyalım okumadan atmayalım. Saygılarımla.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

ANNEMİN LASTİK AYAKKABILARI

                  
   Çoğumuz yokluklar içinde okul hayatımızı devam ettirmişizdir. Bizde kirada oturduğumuz iki odalı gecekonduda on üç kişi ailece bir arada yaşardık. Tek sabit maaşı olan memur bir babanın maaşıyla geçinmeye çalışırdık.

                       Ellili yaş ve üzerinde olanlar çok rahat hatırlayacakları eskiden kara lastik ayakkabılar vardı. Sonradan yüzü parıl parıl parlayan cizlavet lastikler çıkmıştı. Bizim çocukluğumuz bunlarla geçti Şimdiki marka ayakkabılar nerede var mıydı yok muydu biliyorum ama zaten onları alacak para nerde. Dedim ya Tek maaşla on üç kişi geçiniyordu.

                       Ortaokula gittiğim yıllardı ev ile okulumuz arası yürüme yaklaşık kırk elli dakika sürerdi her gün bu yolu yürüme gider gelirdik. Nasıl olduysa lastik ayakkabılarım yırtılmıştı, giyilecek gibi değildi alamamıştık. Belki de babam maaş almasını bekliyorduk. Ama okula da gitmem gerekiyordu fakat lastik ayakkabılarım yoktu. Ne olacaktı tek çare evdeki annemin lastik ayakkabılarını giymek, zaten başka giyecek lastikte yoktu.

                        Mecburiyetten Annemin lastik ayakkabılarını giyerek okula gittim. Biraz bol da olsa erkek ayakkabısı olmadığı için bayağıda dikkat çekiyordu. Utana sıkıla sınıfa girip sırama oturdum. Çok rahatlamıştım. Ama teneffüslerde dışarı çıkamıyordum. Bu durum bir kız arkadaşımın dikkatini çekmiş ki yanıma gelip sen niye teneffüslere çıkmıyorsun dedi. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Cevap vermeye fırsat kalmadan Aaaa! Annesinin ayakkabısını giymiş deyince başımdan aşağı sanki kayna sular boşaltılmıştı. Utandım kızardım başımı masanın üzerine koyup yüzümü kapattım. Yer yarılsa da içine girsem dedim. Ama gerçek bu, yoksulluk insanı ne hale düşürüyor.

                        Bugün günümüzde de bu gibi yokluklar içinde belki okumaya çalışan çocuklarımız olabilir. Çevremizde bu gibi durumda olanlara gururlarını incitmeden yardımcı olalım. Çok şükür ki günümüzde bugün imkânlar daha çok çok iyi. Şimdi okuyan gençler de çok şanslı. Her türlü imkâna sahipler.

                        Sözün özü, gelin çocuklarımız annelerinin ayakkabılarını giymek zorunda kalmasın. Çevremizdeki bu durumdakilere elimizden geldiğince gücümüzün yettiğince yardımcı olalım. Peygamber efendimizin  ’’ Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir. ’’hadisi şerifini unutmayalım. Saygılarımla.

                         

 

 

                     

                   

6 Mayıs 2013 Pazartesi

E HARFLİ SIRA ALMAK

                       Hepimiz zaman zaman sıra kuyruğuna girip sıranın gelmesini sabırla beklemişizdir. Bu sıra otobüse binme sırası olur, bankada numara sırası olur, elektrik, doğalgaz yatırma sırası olur bankamatikten para çekme sırası olur, trafikte yolun açılması sırası olur olur da olur. Hatta ramazanda iftar saatine yakın sıcak pide alması sırası da olur.

                      Sırada beklemek gerçekten çok sabır isteyen bir ruh halidir. Hele de bizim ülkemizde sıraya girmek istemeyen uyanıkların çok olduğu bir yerde iseniz Allah daha da sabır versin derim.

                      Sıraya girmek gerçekten hakka uygun başkalarının hakkına hukukuna saygı gösterilen bir davranış şeklidir. Zaten fertler olarak başkalarının hakkına hukukuna saygı gösterebilirsek çözülmeyecek hiçbir meselemiz kalmaz. Âmâ bazen de biz fertler ne kadar başkasının hakkına hukukuna saygılı olup sıramızı bekle sekte çoğu yerde adamı olan el altından çaktırmadan sıraya girmeden işini yaptıranlar olduğu gibi kurum bazında sıra adaletsizliği yapılan yerler maalesef olmaktadır.

                       Bankanın birine kredi kartı borcu yatırmak için gidip sıra almak istedim.Sıramatikte sıra almak için dört  beş seçenek sunulmuştu. TC numarasına göre, müşteri numarasına göre, kredi kartı ile ve normal olarak vs. Şimdi ben normal sıra aldım önümde otuz kırk kişi var. TC numarasından aldım önümde 20 kişi var. Kredi kart ile aldım atıyorum önümde on beş kişi var. Yani her işleme ayrı sıra veriyor. Hele birde bazı kart sahipleri var ki bunlar hemen hemen hiç beklemiyorlar. Sıra alır almaz hemen işlemlerini yaptırıyorlar. Örneğin sıramatikte bize verilen sıra numaralarında 020, F30 yazarken onlara verilen sıra numarasında E20 vs yazıyor. Acaba dedim bu E elit insanlar mı demek. Neyse lafı uzatmayalım baktım normal sıra çok hemen E harfli sıra alan birine rica ettim bir E harfli sırada ben aldım. Sıramızı alır almaz hemen peş peşe çağrıldık ve kredi kartını yatırıp gittim. İyimi yaptım kötümü yaptım. Diğer insanların hakkına saygısızlık mı yaptım bilmiyorum (Haklarını helal etsinler)ama neden E li sıra alınca hemen sıra geliyor diğerlerinde ise saatlerce bekliyoruz. Anlamış değilim. Eğer bu sıraların yaşlılık veya özür durumuna göre(Yaşlılığa göre olmadığı kesinde. Çünkü kredi kartını yatırdığım babam 72 yaşındaydı)oluyorsa kabulüm. Âmâ bunun dışında kalanları ben kabul etmiyorum. Benim görüşüm bu. Bütün insanlar nasıl ki Allah huzurunda eşitse Camide de zengin fakir ayırımı olmadan herkes aynı yerde saf tutuyorsak bu kuralı her yerde uygulayalım.

                     Yani camideki saf düzeni gibi ayırımcılık olmadan herkes sırasını beklesin. E harfli sıralamalar olmasın. Saygılarımla.

 

3 Mayıs 2013 Cuma

BİR MUSİBET GELMEDEN

                      Dilimizde günlük hayatta sık sık kullandığımız çok güzel bir atasözümüz vardır. ’Bir musibet bin nasihatten iyidir’’. Anlamı da aşağı yukarı; Yanlış bir yol tutmuş kimi insanların tuttukları yanlış yoldan vazgeçirmek için ne kadar öğüt verilse fayda etmeyip, ama bu yanlış yolda başına gelen bir musibetin onu doğru yola getirmekte daha etkili olmasıdır. Çünkü ‘’kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça büyüktür" anlamında bir atasözümüzdür.

                     Çevremizde bu atasözümüze uyan çok hadiselerle karşılaşırız. Mesela o kadar hızlı araba kullanırdı ki o kadar nasihat etmemize rağmen bizi dinlemezdi en sonunda kaza yaptı sakat kaldı. Ya da günde iki, üç pakete yakın sigara içerdi kendine yazıktır günahtır içme bu kadar derdik ama bizi dinlemezdi en sonunda hastalığa yakalanınca bıraktı.

                      Bu sözün ne kadar doğru bir söz olduğunu geç anlayanlardan biride benim. Bende uzun yıllar sigara kullandım. Bana nasihat verenlere hep kulaklarımı tıkadım. Hep duymamazlıktan geldim. Bir gün Kalp krizi geçirince işin ciddiyeti ortaya çıktı ama iş işten geçmiş oldu. Hastane, yoğun bakım, anjiyo, damar açılması derken birde geç kalmamızdan dolayı bir kısım kalp kaslarının fonksiyonlarını yitirmesi sonucu kronik iskemik kalp yetmezliği hastalığım ile nihayet buldu. Şimdi ömür boyu ilaç kullanmaya mahkûm olduk.

                      Peki, şimdi geriye dönüp baktığımda şu illeti kullanmaya değer miydi? Diye kendime soruyorum. Kesinlikle hayır hayır hayır değmezmiş diyorum. Hem sağlıktan oluyorsun hem paradan. Hani derler ya’’ parasını el alır dumanını yel alır’’. Çok doğru.  

                      Bakın http://www.anh.gov.tr/    internet sitesinde sigaranın zararları neymiş veya sigara nelere yol açıyormuş bir görelim;

•Ağız kokusu yapar, diş ve diş eti hastalıklarına yol açar.

•Dudak, yanak ve gırtlak kanserine neden olur. Hatta sigarayı yakmadan dudağında taşıyan ya da tütün çiğneyenlerde de ağız için kanserleri görülür.

•Beyin hücrelerinin ölümüne yol açar. Öğrenme bozuklukları, hafıza zayıflığı ve erken bunama görülür.

•Göz merceğinin saydamlığının azalmasına yani katarakta sebep olur.

•Cildin yapısının bozulmasına neden olur. Leke ve kırışıklık oluşur. Selülitlere sebep olur.

•Sinüzit, farenjit, bademcik ve orta kulak iltihabı gibi üst solunum yolu hastalıklarına yol açar.

•Damar sertliğini hızlandırır. Beyin ve kalpte damar tıkanıklığına neden olur. Kalp krizi ve tansiyon yükselmesi görülür.

•Erkeklerde iktidarsızlığın başlıca sebeplerindendir. Ayrıca mesane kanserinin önemli nedenlerindendir.

•Akciğerlerde çeşitli hasarlara, astım ve kronik bronşit gibi hastalıklara neden olur. Bronşlarda ve akciğerlerde birçok çeşit kanserin oluşmasına neden olur.

•Gastrit, ülser ve reflü hastalığına sebep olur. Mide ve yemek borusu kanserine yol açar.

•Gebelikte tüketilen sigara düşük doğumlara ve bebekte gelişme geriliğine neden olur.

•Erken menopoz ve rahim kanserinin sebebidir.

•Parmaklarda sararmaya ve tırnaklarda zayıflamaya yol açar.

•Kemik erimesine neden olur.

•Burger hastalığına sebep olur. Bu hastalık, el ve ayaklardan başlayarak tıkanıklığa yol açar ve uzuvların kesilmesi gerekir.

•Vücutta yorgunluk, uykusuzluk hali, stres, gerilim, performansta düşme ve reflekslerde azalma görülür.

•Pankreas kanseri riski artar.

•Hastalık, yara ve ameliyat tedavileri uzun sürer.

•Kullanılan ilaçları etkisizleştirebilir.

•Bütçenize yük olur, çevre kirliliğine yol açar, yangınların en önemli sebeplerindendir.

•Çocuklarınız kanseri önleyen genlerden yoksun hayata gelir.

•Hamilelerde %10-15 eksik kiloda doğuma ve bebek zekâ eksikliğiyle doğar.

•Çevrenizdekileri de bu zararları verirsiniz. Çocuğunuzun sigaraya başlama oranı daha fazladır.

                Lütfen artık bir musibete uğramadan nasihatlere kulak verelim. Bugünden başlayarak ta olsa hiç bir şey için geç kalmış sayılmayız. Saygılarımla.

 

 

1 Mayıs 2013 Çarşamba

GECEKONDUMUZ VE DAİREMİZ

                   Yaklaşık 43 sene önce bir gecede konu komşu, hısım akraba, çoluk çocuk demeden herkesin gücü yettiğince imece usulü çalışarak yapılan evimiz.2+1 li gecekondumuz. İçinde mutfağı banyosu tuvaleti olmayan iki oda bir antreli duvarları briket, harcı çamur, üzeri tahta ve toprakla kapatılan sarayımız. On üç nüfusun bir arada kaldığı evimiz. Bugün hala yine dimdik ayakta. Etrafına ilaveler yapılmış. Oda zamana ayak uydurmuş, mutfak tuvalet banyo eklemeleri yapılmış müstakil bahçeli evimiz. Çocukluğumuzun ve güzel komşuluklarımızın yaşandığı yerimiz.

                       Şimdi ise 3+1 lüks bir dairede oturuyoruz. Emekliliğimi yaşıyorum. Buraya taşınalı yaklaşık bir sene olacak. Binadan kimi tanıyorsunuz derseniz üzgünüm ama elli beş daireli binada üç beş kişiyi geçmez. O da sadece merhaba merhaba babında. Kimisi ile de tesadüf asansörde karşılaşırsak katlara çıkıncaya kadar bir iki kelime olursa olur. Oda ya iyi günler ya da akşamsa iyi akşamlardır. Kadınlar kendi aralarında bu konuda daha ilerideler. Oturma günleri tertipleyerek en azından birbirleriyle tanışmış oluyorlar. Üzücü olan ise daha bugüne kadar aynı binadan birilerine ailece ne oturmaya gittik ne de oturmaya gelen oldu.

                     Biz bu hallere nasıl geldik. Karşımızdaki komşumuzu tanımaz olduk. Bumudur medeniyet bu mudur insanlık. Nerde bizim gecekondudaki komşuluklarımız. Oysa bizim gelenekler imiz olsun dinimiz olsun komşuluğa ne kadar önem vermiş. Atalarımız ev alma komşu al.’’yine‘’komşu komşunun külüne muhtaçtır.,’’ dememişlerimdir? Yüce dinimiz ise komşuluk haklarına atfen Yüce Allah buyuruyor ki; Yakın komşuya ve uzak komşuya iyilik edin (kollayıp, gözetin), (Nîsa - 36) Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki; Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiye etti ki, neredeyse (bu konuda vahiy getirip) komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım. (Buhârî - Müslim - İbni Mâce - Tirmizî)
                     Bugün dini ve milli örf ve adetlerimizden kaynaklanan komşuluk münasebetlerimiz devam etmekle beraber; modernleşme ve şehirleşme süreciyle birlikte büyük ölçüde zayıfladığı da bir gerçektir. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi şerifini kendimize ölçü ve şiar edinerek dil, din, ırk mezhep farkı gözetmeden maddi- manevi ilgiye, sevgiye ve yardıma muhtaç olanları tespit edip sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmayacak şekilde üzerimize düşeni yerine getirelim. Komşularımızı tanımak için üzerimize düşeni yapalım. Saygılarımla

              

 

29 Nisan 2013 Pazartesi

TEMİZLİK GÖREVLİSİNİN TERİ

                  Normal sabah yürüyüşümden dönerken belediye temizlik elamanları yol kenarındaki çöpleri topluyorlardı. Ellerine eldiven giymişler bir poşete de yerde buldukları çöpleri bir oraya bir buraya giderek topluyorlardı. Ben yürüyüş yaptığım için terlemiştim. Bir temizlik elamanının yanından geçerken onunda terlediğini ve terinin şıp şıp damladığını gördüm.O an kazandığı ekmek parasının ne kadar helal olduğunu düşündüm. Ne yapalım dünyanın düzeni böyle. İkimizde terlemiştik ama onun teri daha kutsal ve anlamlıydı. Çünkü o şu an ekmek parasını kazanmak için terlemişti.

                            Buradan asıl konuya gelmek istiyorum. Maalesef toplum olarak çevre temizliğine gereken önemi vermiyoruz.   Çöpler, teneke kutular, poşetler, sigara izmaritleri aklınıza ne gelirse yerlerde ve yollarda var. Araçlardan küllükleri yola boşaltıyoruz. İçtiğimiz kola vs. kutusunu yola atıyoruz elimize çöpe atmamız gereken ne geçse yola atıyoruz. Sanki yol değil çöplük sahası. Bunları yaparken düşüncemiz birileri bunları nasıl olsa temizleyecek değil midir?

                           Yine belediyelerimiz çok güzel park yerleri yapmışlar. İnsanlar gelip oturup dinlensinler. Piknik yapsınlar doğayla iç içe olsunlar bir nebze olsun streslerini atsınlar diye. Ama buraların hali daha berbat. O güzelim yeşil çimenlerin üzerinde aklınıza gelecek her türlü çer çöp atılmış. Ay çekirdeği kabukları gerek oturma yerlerinde gerek çimenlerde küme küme yığılmış. Bunları yaparken düşüncemiz birileri bunları nasıl olsa temizleyecek değil midir?        

                          Umumi tuvaletlerimizin ve çoğu cami tuvaletlerimizin hali anlatılacak gibi değil. Kokudan içeri girilmiyor. Bunları yaparken düşüncemiz birileri bunları nasıl olsa temizleyecek değil midir?

                          Oysa lafa geldi mi hani bizim dinimiz temizlik diniydi. Temizlik imandandır diyoruz ya. Temizliği sadece namaz için abdest almak mı sanıyoruz. Peygamberimiz (s.a.v.) “Din temizlik üzerine kurulmuştur.” Diğer hadislerinde:” Allah güzeldir, güzeli sever. Temizdir, temizi sever. Kerim ve Cömerttir, Kerem ve cömerdi sever. Öyle ise; Evlerinizi, işyerlerinizi ve çevrenizi temiz tutunuz. Yahudilere benzemeyiniz onlar çöplerini evlerde toplarlar” buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.v) yine bir diğer hadisinde de: ‘’Halkın geçeceği yol üzerine veya gölgeleneceği ağaçların altlarına pislemeyi lanet ve nefrete sebep iki şey olarak gösteriyor, bunları yapmaktan sakınmamızı emrediyor.

                         Özetle yaşadığımız sosyal çevrede ve bulunduğumuz her ortamlar da çevremizin temizliğine azami dikkat edelim, rast gele sağa sola tükürmeyelim. Sigara izmaritlerini yerlere atmayalım. Her türlü atık maddeyi ve çöpleri çöp bidonlarına atalım atmayanları uyaralım. Çevremizi, parklarımızı, cadde ve sokaklarımızı temiz tutalım. Sağlıklı bir dünyanın oluşmasını hep beraber elbirliği ile sağlayalım. Çocuklarımıza temiz bir dünya bırakalım. Allah’ın sevdiği kullarından olalım. Unutmayalım ki bize verilen her şeyden hesaba çekileceğiz. Tabi düşüncemiz yine birileri buraları nasıl olsa temizleyecek olmasın. Saygılarımla.

 

 

28 Nisan 2013 Pazar

TEMİZ VE BAKIMLI OLMAK

                   Bire bir ortamlarda veya bir topluluğa girdiğimizde ya da dışarı çarşıya pazara çıktığımızda insanlar arasında ilk dikkatimiz çeken şeylerden biri karşımızdaki insanın kılık kıyafetinin nasıl olduğu veya saçının başının temiz olup olmadığı değil midir? O insan hakkındaki düşüncelerimizi de bunlar belirlemez mi? Yani görüntüye göre karşımızdaki insana davranmayız mı? Üzgünüm ama kim ne derse desin işin gerçeği böyle.
                 Belki doğru olanda budur. Çünkü insanın önce kendisine saygısı olmalı. . Kendisine saygısı olanında başkasına saygısı olur. Kendisine saygısı olan insan kendine iyi bakar birileri beğensin diye değil. Kendisi için temiz olur bakımlı olur. Temiz ve bakımlı olmak için illaki çok paramız olmasına da gerek yok. Günümüzde artık hemen hemen her evde çamaşır makinesi ile ütü var. Su ve sabun da olduğuna göre temiz ve bakımlı olmamak için hiçbir mazeretimiz olamaz.
                  Temiz ve bakımlı olmak için her insanın rahatça ve basitçe yapabileceği şeyler;
Mümkünse her gün, fırsatımız yoksa durumumuza göre sporumuzu yapıp duşumuzu almalıyız
Saçlarımız temiz ve taranmış olmalı
Dişlerimizi fırçalamalıyız
Kıyafetlerimiz temiz ve ütülü olmalı
Ayakkabılarımız her zaman boyalı olmalı
Kendimize uygun hafif tarzda birde koku kullandık mı? Bakım işimiz tamam demektir.
                      Peki, temiz ve bakımlı olmak bize ne kazandırır?
İnsanın kendine özgüveni artar. Hayata daha pozitif bakarız.
İş görüşmelerinde dikkate alınırız toplumda saygımız artar.
Kendimize saygı gösterdiğimizden başkalarından da saygı görürüz
Toplumda her zaman sevilen ve aranan bir insan oluruz.
                    Özetle temiz ve bakımlı olmak için illaki pahalı marka kıyafetlere ve parfümlere gerek olmayıp imkânlarımız ölçüsünde temiz ve bakımlı da olabiliriz. Deneyin görün. Saygılarımla.
 
                
 

26 Nisan 2013 Cuma

BÜYÜKLERE SAYGI


                   LÜTFEN BÜYÜKLERE SAYGI

                   Bundan yaklaşık kırk sene önce meslek lisesine giderken toplu taşıma araçları ile gidip gelirdik. O zamanlar belediye otobüslerinin yanında birde dolmuşlar vardı. Günümüzde onların yerini Özel halk otobüsleri, tramvaylar ve metrolar almış.

                  Bizlerde okula otobüs veya minibüslerle gidip gelirdik. Tabi o zamanlar bizlerin cep telefonları yoktu. Mp3 çalarlarımız yoktu. Kulağımıza kulaklık takıp müzik dinleyemezdik. İnternette gezinip mesajlaşamazdık. Elimizde sadece okul çantası olurdu okula öyle gidip gelirdik. Yani kendimizi meşgul edecek bir şeylerimiz yoktu. Kendimizi meşgul edipte otobüste ayakta yaşlı mı var hastamı var engelli birimi var görmemezlikten gelemezdik.(J)

                  Bunları niye yazıyorum biliyor musunuz ? Şimdiki gençlik(Geneli değil.) maalesef toplu taşıma araçlarına bindikleri zaman ya hemen kulaklıkları kulaklarına takıp müzik dinlemekte yada cep telefonundan mesajlaşmakta veya internete girmektedir. Otobüste yaşlımı var. Hastamı var engelli birimi var görmemek için görürde kazara göz göze gelirde kalkıp yer vermediği için pişmanlık mı duyarım veya birileri ayıplar mı diye dünyayla (otobüsle)ilişkisini keser. Gözleri ya kapalıdır yada devamlı dışarı bakar.

                 Toplu taşıma araçlarında bu tür durumlara sizlerde çok şahit olmuşsunuzdur. Ben şahsen kendi adıma gerek okul yıllarımda gerekse ondan sonraki dönemlerimde ne zaman benden büyük veya hasta veya engelli birini görsem yerimden kalkar onların oturmasını sağlarım. Zaman su gibi akıp gidiyor. Bugünün gençleri yarının yaşlıları olacak. Zamanı durdurmak gibi bir şansımız olmadığına göre elbette bizlere de sıra gelecek.

                  Neden bazı güzel hasletlerimizi kaybettik. Peygamberiz(s.a.v)bir hadisinde  ”Bir genç, yaşından dolayı bir kimseye saygı gösterirse Allah (cc) da yaşlanınca kendisine saygı gösterecek kişiler takdir eder”(Tirmizi ) Bir hadis-i şerifte yine sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Siz yeryüzünde olanlara acıyınız (iyilik ediniz)ki, gökte olanlar da size acısınlar. “Nasıl ki, küçük çocuklar ilgiye, sevgiye ve bakıma muhtaç iseler, yaşlılar da aynen öyledir.

                       Yaşlı olan insanların sağlıkları bozulmuş görme duyma yürüme yetileri azalmış olabilir, güçleri azalmış ayakta durmakta zorlanmış olabilirler. Böyle olan kimselere daima yardımcı olmalıyız.  İnsanların toplu bulunduğu yerlerde özelliklede toplu taşıma araçlarında onlara yer vermeliyiz. Gidecekleri yere götürmeliyiz. Böyle yapmakla hem onlara karşı görevimizi yapmış oluruz, hem de onların hayır dualarını alırız

                        Haydi, gençler yaşlılarımıza her konuda yardımcı olalım. Her konuda.

                        Bir gün Peygamberimiz ashabıyla beraber oturuyordu. Müslümanlar, etrafına toplanmış onu dinliyorlardı. Bu sırada yaşlı biri yaklaştı. Peygamberimizi dinleyenler bu yaşlı adama yer vermekte geciktiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: Küçüğümüze şefkat, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir. Diye buyurdu.Saygılarımla.

25 Nisan 2013 Perşembe

DİNİMİZİN İNCELİKLERİNDEN BİRİ

                       DİNİMİZİN İNCELİKLERİNDEN BİRİ

                    Yüce Allah Nur suresi 27 ve 28 ayetlerde mealen;27 - Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız. 28 - Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir. Diye buyurmuştur.

                         Peygamber efendimiz(S.A.V) de Abdullah bin Büsr’den nakledilen bir hadisin de de ;‘’Kapısını çaldığınız evlerin kapılarının önünde değil de, yanların da durup izin isteyin. İzin verilirse girin. Verilmez se geri dönün.’’(Taberani) .Konu ile ilgili başka bir hadiste ‘’üç defa kapıyı çalınız. İzin verilirse giriniz aksi halde dönün ‘’buyurulmuştur.

                        Yüce dinimiz her konuda olduğu gibi dünya hayatında da uymamız gereken çok ince bir kuraldan bahsederek bizlere doğru yolu göstermektedir.

                         Birisini ziyarete gittiğimizde evinin kapısını çalarken direk evin içini görecek şekil de bir pozisyonda durmayıp kenardan doğru kapıyı çalmamız gerekmektedir. Böyle yapmamızda gerek ev sahibi için gerekse bizim için çok hayırlı sonuçlar vardır. Belki ev içerisinde bizim o an görmemiz gereken bir durum olabilir.

                        Yine ev halkına selam verilerek izin istenmesi şartı vardır. Günümüzde kapıyı çalıp kapı açılır açılmaz içeri girilmektedir. Oysaki bizim için hayırlı ve güzel olanı ise selam verip içeri girmek için izin istemektir. İzin verilirse girmeli verilmezse girmemeliyiz.

                     ‘’ Hz. Ömer r.a. bir gece yarısı Medine’yi gezerken, evin birinde şarkı söyleyen bir erkek sesi duymuş ve duvardan atlayarak içeri girmişti. Adamın yanında bir kadın ve bir de şarap sürahisi vardı. Hz. Ömer r.a.:"Ey Allah’ın düşmanı, diye gürledi. Sen günah işlerken, Allah seni gizleyecek mi sanıyorsun? “Adam: "Haklısın efendim, diye cevap verdi. Evet, ben bir günah işledim, fakat siz üç günah işliyorsunuz: Allah c.c. “Başkalarının gizli ve ayıp hallerini merak edip araştırmayınız” (Hucurat,12) buyuruyor, siz tecessüs ediyorsunuz. Allah c.c.“ Evlere kapılardan giriniz” (El-Bakara, 189) emrediyor, siz duvardan atlıyorsunuz. Allah c.c. “Kendi evlerinizden başka evlere, sahipleri sizi bilmeden, selam verip izni olmadan girmeyiz” (Nur, 27) buyuruyor, siz izinsiz giriyorsunuz." Der. Hz. Ömer r.a. adamın bu cevabı üzerine "Ben sizi affedersem siz de beni affeder misiniz?" diye sormuş ve adamın kabul etmesi üzerine onunla helalleşmiştir.’’

                       Yüce dinimiz izinsiz girmeme hakkını sadece Müslüman evlerine girmek için değil tüm insanlar için temel kuralı getirmiştir. Zaten bu yüzden dinimiz tüm insanlığa doğru yolu göstermek için gönderilmiştir son dindir. Saygılarımla.

24 Nisan 2013 Çarşamba

HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR.



              

              Emekli olmayı düşündüğümden bir ev almaya karar verdik. Bunun için her gün,  oturabileceğimiz yerlerdeki evlere bakmaya başladık. Tabi öncelikle sıfır dairelere bakıyoruz. Ev arama işimiz yaklaşık bir on, on beş gün sürdü. Ancak istediğimiz gibi bir ev bulamadık ya biz yerini beğenmedik ya da fiyatı pahalı geldi. Sonunda emlakçılara haber verdik. Beraber çalıştığımız bir arkadaşımızın tavsiyesiyle tanıdığı bir emlakçı ile görüşmeye başladık. Emlakçı elinde istediğimiz yerlerde birkaç ev bulunduğunu söyledi. Arzu ederseniz bakalım dedi. Tamam deyip anlaştık. Temmuz ayı aynı zamanda ramazandayız. Havalar da çok sıcak. İnsanı bunaltıyor. Emlakçı bize birkaç binadan gerek yeni sıfır daireler gerekse boş birkaç senelik daireler gösterdi. Neticede emlakçının gösterdiği hiçbir evi beğenmedik. En sonunda şimdi oturduğumuz binada dairesinin de olduğunu söyleyerek birde bunlara bakmamızı istedi. Binanın yerini, içini beğendik fiyatı da uygun olunca bir daire hoşumuza gitti. Pazarlık yaptığımızda biraz peşinat geri kalanı emekli parasını alınca verebileceğimizi söyleyince kabul etmedi. Bizimde peşin verme gibi bir şansımız olmadığından anlaşamadık.

                Biz yine bir yandan yine ev aramaya devam etmeye başladık. Ancak birkaç gün sonra öğlenden sonra bir telefon geldi arayan emlakçıydı. Bizim ödeme şartlarını kabul ettiğini kendisinin de acil ödemesi olduğunu söyleyerek mevcut nakit para ile hemen gelmemizi söyledi. Biz apar topar bankadan parayı çekerek emlakçıya gittik. Parayı verdik evin tapu fotokopisini de aldık tekrar eve bir bakalım dedik. Sağ olsun işyerindeki arkadaşta bu olaylarda hep yanımızdaydı. Eve bakmaya giderken yolda tapu fotokopisinde kapı numarası farklı bizim beğendiğimiz kapı numarası farklıydı. Ben şüphelendim. Eve geldik kapı numaralarına baktık gerçekten bizim beğendiğimiz daire numarası farklıydı.Müteahhitin elamanına bizim alacağımız dairenin hangisi olduğunu sorduk oda bize değişik bir daire gösterdi. Bunun üzerine hemen emlakçıyı aradık. Oda hemen geldi.Müteahhitin elamanıyla da numara konusunda tartıştılar ama müteahhittin elamanı kat planını gösterince neticede emlakçının dediği daire bir başkası çıktı. Bunun üzerine biz itiraz ettik. İçimizden de eyvah para da gitti Emlakçı parayı geri vermezse ne yaparız diye de düşünmeye başladık.Aksilik birde sözleşme imzalamıştık. neyse ki emlakçı  yapılan sözleşmeyi İptal etti parayı da geri verdi. Tabi bu arada müteahhittin elamanı niye müteahhitten ev almıyorsunuz satılık daireler var, deyince bizim için fark etmez deyip fiyatı sorup ve daireyi gezdirince de hoşumuza gitti ve şu an oturduğumuz daireyi müteahhit ten aldık şimdi düşünüyorum da derler ya her işte bir hayır vardır diye.  emlakçı vesile olmasaydı bu daireden asla haberimiz olmayacaktı. Çünkü oraları defalarca dolaşmamıza rağmen bu bina hiç mi hiç dikkatimizi çekmemişti. Emlakçıdan ev alamadık ama onun vesilesiyle şu anki evi aldık.

                         Yüce Allah’tan her zaman hakkımızda hayırlısını istersek Yüce Allah Büyük veli Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şiirinde dediği gibi;

hak şerleri hayr eyler, ârif anı seyreyler, zan etme ki gayreyler

Mevla görelim neyler. Neylerse güzel eyler. Mevla’m her şeyimizi güzel eylesin.(Amin)

Saygılarımla.

 

 

21 Nisan 2013 Pazar

YÜRÜMEK


                YÜRÜMEK

                Ben fırsat buldukça her gün sabah erken saatlerde yürüyüş yapmaya çalışıyorum. Gerçekten sabah erken yaptığım yürüyüşlerden çok zevk almaktayım. Sabah erken gerek havanın temiz olması gerekse sessiz olması insanın adeta canına can katmaktadır.

              İnsan hareketli yaşama göre yaratılmıştır. Hareket etmeyen insanın kısa zamanda vücudu hantallaşır ve kilo almaya başlar. Bunun sonucu olarak ta bir çok hastalıklara davetiye çıkarır. Onun için yürüyerek gidebileceğimiz yerlere yürüyerek gitmeye çalışalım. Canımız sıkıldıysa çıkıp biraz yürüyelim inanın çok faydasını göreceksiniz. İster yavaş yavaş ister tempolu yürüyün ama mutlaka yürüyün.  Yürüyüş yapmak kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik olup aynı zamanda yapabileceğimiz en basit en güvenli ve en sağlıklı egzersiz çeşididir.

             Peki, yürüdüğümüz zaman sağlığımız açısından bize ne gibi faydaları olacak.

             Vücudumuza enerji verir. Vücudun esnekliğini arttırır. Zihinsel ve bedensel

Dinçlik sağlar.

             Vücudumuzu daha fit yapar.

             Yüksek tansiyonu düşürür. .

             Bağırsakların çalışmasını düzenler.

             Uyku problemini gidermeye yardımcı olur. .

              Ruh sağlığına yararlı olur. Motivasyonu artırır

             Depresyonu önlemeye yardımcı olur.

             Kişisel özgüveni arttırır. .

             Kalp basıncının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar.

             Kan akımını ve kan damarlarının sayısını arttırarak kan dolaşımını ayarlar ve kalp damar hastalıkları riskini azaltır Dolaşımın artmasına yardımcı olduğundan artan dolaşımla birlikte daha sağlıklı bir cilt sağlar.

             Öncelikle bence en büyük faydası  yürürken duyduğumuz haz dır.Kendimizi bu hazdan mahrum etmeyelim.

            Onun için üşengeçlik etmeyelim yürüyelim,yürüyelim,yürüyelim.Saygılarımla.

20 Nisan 2013 Cumartesi

DOĞRU NEFES ALMA


                DOĞRU NEFES ALMA

                 İnsanoğlu bir nefes almayla bu dünyaya gelir bir nefes vermekle bu dünyadan gider. Bizim hayatta kalmamızı sağlayan en önemli olay solunumdur. Uyumadan, yemek yemeden, ya da su içmeden günlerce yaşayabiliriz ama nefes almadan bir kaç dakika bile hayatta kalmayız. Bu yüzden belki üzerinde konuşmamız gereken en önemli konulardan biri doğru nefes alıp vermeyi öğrenmektir.

                 Doğru nefes alıp vermenin önemini daha iyi anlamak için ilk önce yetersiz ve düzensiz nefes alıp vermenin zararlarına bir göz atmak gerekir. Organlarımıza oksijen taşınmasına yardımcı olan kalbimiz bu gibi bir durumda sıkıntıya düşen ilk organımız olabilir; yani kalp krizi geçirme olasılığımız artacaktır. Ayrıca kan basıncının yükselmesi, kanser, ani sancılar, zatürree, astım, konuşma problemleri, stresle başa çıkamama, düzensiz nefes alıp vermenin yol açabilecek ama bizim pek ender düşündüğümüz sorunlardır.

               Diğer yandan doğru ve kontrollü nefes alıp vermemizin birçok faydası vardır. Örneğin kalbin ritminin düzelmesiyle kan basıncının düşmesi, kan dolaşımının hızlanması, sindirimin kolaylaşması, stresle daha kolay başa çıkabilme, antidepresan ilaçlara bağımlılığı ve uyku düzensizliğini ortadan kaldırma bunlardan bir kaçıdır.

               Beynin diğer organlara oranla daha fazla oksijene ihtiyacı vardır. Yeterli oksijen almazsa zihinsel bulanıklık, negatif düşünce, depresyon ve ardından işitme ve görme bozuklukları başlar. Yaşlılar ve damar tıkanıklığı olanlar beyinlerine yeterli oksijen gitmediğinden genellikle negatif ve depresif olur. Akut bir dolaşım bozukluğunun kalbe giden oksijeni durdurması kalp krizi, beyne giden oksijeni durdurması da beyin kanamasına yol açar. Yetersiz oksijen almanın yaratabileceği rahatsızlık ve hastalıkların listesi uzun: netice olarak oksijen "kaliteli ve sağlıklı" bir yaşam için çok önemli ve gerekli! Özellikle oturarak çalışan insanların sürekli yorgun hissetmeleri, sinirli ve verimsiz olmalarının ana sebeplerinden biri yetersiz oksijendir. Uyku düzenlerinde de sorun yaşarlar ve bu nedenle güne kötü başlarlar. Bağışıklık sistemleri de zayıflar ve sorunlar artarak devam eder. Doğru nefes almak tüm bu sorunları ortadan kaldırabileceği ve dolayısıyla hayat kalitesiyle paralel olarak başarıyı da artıracağı için önemlidir.

         Canlılık ve genç kalmanın ana sırlarından biri temiz kan dolaşımıdır. Bunu elde etmenin en kolay yolu da soluduğumuz havada saklıdır. Doğru nefes alarak vücudun tüm organlarının doğru beslenmesini sağlayacak ve verimlilik sürelerini artıracak; bu arada daha sağlıklı bir cilde de kavuşacaksınız. Kısaca doğru nefes almak gençleşme sürecinizi başlatacaktır.

          Peki Doğru nefes alma nedir?

         •Ciğerleri dakikada 4 ile 6 litre arasında hava ile doldurmak.

         •Nefes alıp verirken göğüs yerine diyaframı hareket ettirmek: Çünkü diyaframın kullanılması daha ağır ve her seferinde daha fazla hava teneffüs etmemizi sağlar. Ayrıca diyaframın hareket etmesi karın bölgesindeki organlara masaj etkisi yaparak göğüs ve karın boşluğundaki basınç farklılığını ortadan kaldırır. Mide ve safra kesesinin yukarı hareketini engelleyerek, reflüyü (mide suyunun yemek borusuna ve daha yukarlara çıkması) ve çeşitli safra kesesi hastalıklarına iyi gelmektedir.

       •Solunumu ağız yerine burundan yapmak. (Ağızdan nefes almak nazal bölgede ve bronşlarda istenmeyen mukozalı salgılara yol açabilir.)

         Basit, fakat faydalı bir nefes egzersizinin adımları şöyledir:

1.Burnunuzdan yavaş bir şekilde ama alabildiğinizce çok nefes alın.

2.Sonra yine yavaş bir şekilde ağzınızdan verin.

3.(1) ve (2)'yi bir kere daha tekrarlayın.

4.Şimdi de burnunuzdan nefes almaya başlarken ağır ağır dörde kadar sayın.

5.Nefesi vermeye başlarken de altıya kadar sayın.

6.Nefes vermeyi, nefes almaktan daha yavaş yaptığınızdan emin olun.

7.Nefes verirken kaslarınızın rahatladığını ve gevşediğini hissedin.

8.Bu nefes egzersizini gerildiğiniz veya bunaldığınız herhangi bir yerde ve zamanda yapabilirsiniz. Saygılarımla.

 

 

 

 

 http://www.drpozitif.com/diyet.aspx?Sayfa=23  sayfasından yararlanılmıştır.